Şimdi, bir delinin günlüğünden çıkardığım
Sensiz harfleri soluyorum duvarlara.
Parmak uçlarımda ölüyor yalnızlık,
bir mumun ardında medet umuyorum aşka…
Eylül kokuyor gözlerim parmaklıklardan ötede.
İçimin ürküntüsü hüznüme kaçıyor.
Kara gövdeli adamlar sarıyor düşlerimi,
Sen diye uyanıyorum kâbuslara…
Hayatın istasyonunda infaz ediyorum gölgemi,
Seni buluyorum sararmış sayfalarda.
Ömrümün giyotininden süzülüyor zaman,
Sen bende yarada bıçak
Sen bende aşka kaçak…
Yüreğimin kuytularına konaklayan bir harami gibi,
Söküp alıyorsun bende ne varsa.
Paramparça eziyorsun içimin her yanını.
Bari insaf et de kendine dokunma!
Şimdi seni öldürüyorum aşkın son hecesinde,
Ayrılıktan azatlı gözlerimi seriyorum camlara.
Sen ki akıllara zarar suskunluğunla;
beni cümlelerime boğuyorsun…
Her kelime sana çıkıyor hafızamda,
Kalemime senden kırık düşler sürüyorum.
Duvarlara yazıyorum uçurum masallarını,
Ağlayan bir resim çiziyorum aynalara.
Oysa her baktığımda ‘sen’ tam karşımda…
Yeni yetme bir düşten uyanan en sersem sessizliğimle bakıyorum.
Kendi halinde bir yara kanıyor, ruhumun sessizlediği gemilerden
Seni kendime meçhul bir liman yapıyorum.
Kan rengi bir akşamda döküyorum, içimin tüm yaralarını,
Sen bende her an birikiyorsun ya,
Ben her nefeste koşuyorum ölümün ağzına…
Ve sana bir durak kala kayboluyorum.
Yokluğunun adresi iz sürüyor ardımda,
En hüzün yerimde yine ‘sen’ varsın.
Öksüz bir sevda uğurluyor seni, bana kurulmuş hain bir pusuda!
Tüm zamanlar isyana duruyor, bak şimdi trenler bile sustu.
Dönmemek üzere gidiyor tüm yolcular
Ve yollara vuruyor sende tüm aşklar…
Sağır gecemde mayın niyetine, damarlarıma döşeniyorsun.
En ızdırablı bir düğümde kavuşuyor yüreğim.
Aşkın közünden miras gözlerin kristalleşiyor hafızamda.
Belki de, belki de yanlış bir yerden başlıyoruz aşka!